Konser ve ulufe belediyeciliği
Haber
22 Kasım 2024 - Cuma 00:32 Bu haber 179 kez okundu
 
Konser ve ulufe belediyeciliği
Belediye başkanlarında öyle yetkiler vardır ki istediği herkese hiçbir dayanak göstermeden istediği kadar gıda, eşya, giysi verebilir. Kriter yoktur. Torpille istediğine para yardımı ve maaş bile bağlayabilir. İstediği zaman, istediği ‘sanatçıya’ istediği ücreti verip konserler yaptırabilir
Siyaset Haberi
Konser ve ulufe belediyeciliği

HÜSEYİN AKSU/ KENT UZMANI- ESKİ AYDIN BELEDİYE BAŞKANI

Türkiye’de, siyaset alanındaki yarış giderek çirkinleşti. Koltuk için her şeyi göze alan siyasetçiler sadece kişisel çıkarları için devletin ve belediyelerin olanaklarını sonuna kadar kullanıyorlar. Oy avcılığı profesyonelleşti. Yolsuzluklar yaygınlaştı. Kadrolar liyakatsiz yandaşların eline geçti.

Sayıştay’ın denetimlerinde o kadar çok usulsüz işlem, israf edilen kaynaklar, hukuksuz eylemler tespit edilip sayfalar dolusu raporlar yazılıyor ki…

Artık belediyecilik, bayramları ve özel günleri bahane ederek, yüksek maliyetli eğlence ve kültürü temsil etmeyen konserler ile halkı eğlendiren bir kuruma dönüştü. Bir de ihtiyacı olana olmayana, ucuza bir şeyler vererek, akla hayale gelmeyen şekilde ulufe dağıtan belediyecilik başladı.

Sosyal belediyeciliğin en kısa tanımı “Halkı tek tek tarayarak; barınma, gıda, eğitim ve sağlık konusunda acze düşenlere, kimsenin haberi olmadan yardım etmektir.”

 

Bunun yerine; herkese, zengine, fakire, kentin meydanlarında yazın dondurma ikram eden, kafeler açıp yaz-kış ucuz çay, kahve dağıtan; hatta kimseyi ayırt etmeden, gerçek fakirin erişemediği lokantalar açarak, zararına yemek dağıtan bir belediyecilik modeli çıktı. “Ne zararı var?” diyeceksiniz.

Söyleyeyim, böyle kolaycı ve ihtiyaç araştırılmadan yapılan desteklerden kimlerin yararlandığını hayal bile edemezsiniz.

Müteahhitler yanlarında çalıştırdıkları ekipleri servisler ile kent lokantasına götürüp yemek yedirip, şantiyede yemek çıkartmamaya başlamışlar.

Emeklilere ucuz et satan belediyeden, maaşı yetmediği için ucuz eti dahi alamayan emeklileri toplayıp, onların üzerinden et satın alıp emekliye bir porsiyon yemek ısmarlayan et lokantaları. Bunlar ortaya çıkmaya başladı.

Bu gerçekten kent hizmetlerini tamamen unutmuş, kenti kaderine terk etmiş bir belediyecilik anlayışının ürünü.

Şehircilik konusunda bir uzman, belediye başkanlığı yapmış bir akademisyen, ticari yaşamında belediyeler ile binlerce iş yapmış bir mühendis olarak bana bu işin neden bu noktaya geldiğini ve nasıl önünün alınacağını soruyorlar.

Hazırladığımız 18 bin sayfayı bulan Yerel Yönetim Reformuna dair kanun, yönetmelik tasarıları, kılavuzlar, eğitim müfredatını dikkate alan bir siyasi veya parti çıkmadı. Bu reformu; en kısa ve öz biçimde başlıkları ortaya koymak gerekirse:

Cumhuriyetin kuruluşunda yürürlüğe girmiş olan 1580 sayılı belediye kanunu 20. yüzyıl boyunca, hatasıyla sevabıyla işletildi. O kanunun aksayan taraflarını düzeltmek amacı ile 2005 yılında çıkartılan 5393 sayılı Belediye Kanunu ve de 2004 yılında yürürlüğe giren 5216 sayılı Büyükşehir Kanunu ve daha sonra, 2012 yılında çıkartılan 6360 sayılı Büyükşehir Kanunu ile yerel yönetimlerde iyileştirme yerine sistem adeta tamamen çağdışı bir modele dönüştürüldü.

EVRENSEL İLKELER ÇİĞNENDİ

Yerel yönetimin evrensel ilkesi olan “Yerinden Yönetim” anlayışından uzaklaşıldı. Bu ilke çerçevesinde “Yönetim zincirinin halka en yakın olan halkasından başlayarak güçlendirilmesi” gerekirken, ilk “halka” olan köylerin tüzel kişiliği kaldırılarak, adı ve sanı ile köyler yok edildi. Mahalle dediğimiz şehirle özdeşleşmiş bir kavramla ayni statüye getirildi. Böyle bir saçmalık olamaz.

Nüfusu 60 olan bir köy ile nüfusu 15 bin olan bir belde ayni statüde, içi boş bir mahalle oldu. Belde belediyeleri kaldırılarak “zincirin insana en yakın ikinci halkası” da yok edildi. Koca koca beldeler, belediyesiz, yetkisiz, bütçesiz, bir mekânı bile olmayan muhtarlıklara dönüştürüldü.

Daha da kötüsü, ilçe belediyeleri adeta büyükşehir belediyesinin tekelinde yetkisiz ve etkisiz hale getirildi. Şu anda, akıl tutulması olarak adlandırdığımız bu ucube sisteme göre, her ilçede, bir ilçe belediye binası var, her ilçede büyükşehir belediyesinin bir şube binası var, her ilçede bir de altyapıdan sorumu olan Su Kanalizasyon İdaresinin teşkilatı ve binası var.

Birbiri ile çatışan, çelişen, yetki karmaşası içinde üç ayrı yerel yönetim biriminde israf var.

Ne kadar düşünsek, böyle bir ucube yaratılamazdı. Hem yetkiler doğru dağıtılmadı hem de inanılmaz bir israf dönemi başladı.

Örneğin, nüfusu çok az olan küçük bir köyde su borusu patlasa, il merkezinden yüz kilometreden fazla yol kat edilerek “su-kanalizasyon idaresinin” ekibi köye gidip, mahalli bir tesisatçının 100 liraya tamir edeceği bir arızayı, yüz katı maliyetle 10 bin liraya mâl ediyor. Saymakla bitmez açmazlar, çatışmalar, israflar, çelişkiler var bu sistemde.

BELEDİYE MODELİ NASIL OLMALI?

Özetle, muhtarlıklar ilçe belediyelerinin bütçesinden ayrılacak paylar ile kontrollü biçimde yetkilendirilmeli, her köye, köyün tüm ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde, eğitim, sağlık, sosyal yardımlar, kültür, spor dâhil her türlü olanakların bulunduğu Köy (Sarayı) Konakları yapılarak, köy yönetimi ve yaşamı güçlendirilmeli.

Hizmet köyde halkın ayağına götürülmelidir. Şehirlerde yaptığımız “sarayları” köylere de yapmalıyız. Köylerde altyapı ve yolların bakımı, çöp toplama, mezarlıklar, tabelalar, işyeri ruhsatları vb. tüm hizmet ve yetkiler muhtarlıklara bırakılmalıdır.

Belde belediyeleri yeniden kurularak, ilçe belediye meclis üyeleri arasından seçilen bir başkan ile “Belediye Şubesi” statüsünde; ilçe belediyesinin tüm yetki ve sorumlulukları ile donatılmalıdır.

İlçe belediyeleri ise altyapı ve yollar ile imar planları, katı atık, ulaşım, mezarlıklar, trafik, otopark, itfaiye vb. tüm belediye hizmetlerinin yürütülmesinde tek yetkili olmalıdır.

Ancak, bu hizmetlerin stratejik ve üst performans planları büyükşehir meclisi tarafından onaylanan program, ilke ve esaslara göre yürütülmelidir.

Büyükşehir belediyeleri, bir tür “İl Belediyeler Birliği” şeklinde örgütlenmiş bir kurum haline getirilmelidir. Yani, büyükşehir belediye başkanları seçimle değil; her yıl ilçe belediye başkanları tarafından seçilen ve rotasyonla yönetilen bir üst belediye olarak tanımlanmalıdır.

Koskoca bir ilin belediye hizmetlerinde bir kişinin yetkilendirilmesi, yerel yönetim ilke ve anlayışına aykırıdır. Bir tür “federatif yapı” veya “dukalık” şekline dönüşmektedir. Sakıncaları ortaya çıkmıştır.

Ancak, büyükşehir belediyeleri, il genelinde ilçe belediyelerinin yatırımlarını stratejik ve performans yönünden planlayan; üst ölçekli imar planlarının hazırlanmasında yetkili bir kurum haline getirilmelidir.

Büyükşehir belediyesinin bu şekilde sadece koordinasyon görevi olan bir kurum haline gelmesi ile personel sayısını da çok kısıtlı hale getirecektir.

Büyükşehir belediyesinin ilçelerde şubeler, şantiyeler, tahsilat büroları açmalarına gerek kalmayacak, çok az masraflı ancak etkin bir üst planlama ve denetleme kurulu haline dönüşecektir.

KURALLAR TANIMLANMALI

Belediyecilikteki temel tartışma; belediye başkanları vesayet altında ve yetkisiz midir? Hep bundan şikâyet ederler. Bizce, bunun tam tersidir. Kentlerimizin yönetiminde kural yoktur. İki dönem belediye başkanlığı yapmış bir akademisyen olarak bunu tartışmasız biçimde iddia edebilirim.

Belediye başkanları; yasama-yürütme ve yargı yetkisinin birlikte verildiği tek makamdır. Yasama yetkisi vardır. Yerel yönetmelikler yayınlayabilir. Yürütmede hiçbir kurala bağlı olmadan istediği her şeyi yapar.

Yargı yetkisine sahiptir, bağımsız icra dairesi kurabilir. Şikâyetleri kendisi inceleyip karara bağlama yetkisi vardır.

Başkanlar öyle yetkilidir ki, belediye meclisinde hangi partiden olursa olsun, küçük çıkarlar karşılığında desteğini alarak, istediği her kararı çıkartabilir. Buna uymayan belediye meclis üyesini dışlar, halka karşı mahcup eder. Meclis bu yönü ile fiktif bir kurumdur.

Pratikte şöyle anlatalım: Başkan bir emirle, binalarda mutlaka olan eksikleri bulur yıkar. Başkan yolları istediği gibi kazar bozar yeniden yapar, kaldırımları ve kamuya açık alanlardaki her şeyi istediği gibi kırıp yıkıp bırakabilir veya yenisini yapabilir.

Önceki başkanın yaptığı her şeyi söküp atabilir. İstediğine taksi, ulaşım hattı, istediğine seyyar tezgâh, istediğine iş, istediğine parçalara ayırarak ihalesiz inşaat işi verebilir. Bunların hiçbirinin kesin kuralı yoktur.

O kadar yetkilidir ki; istediğinin evinin, dükkânının önünü kazar. İflas ettirebilir. İstediği yere yol yapar, istemediği yerin yolunu bozabilir. Belediye başkanlarında öyle yetkiler vardır ki, istediği herkese hiçbir dayanak göstermeden istediği kadar gıda, eşya, giysi verebilir. Kriter yoktur.

Torpille istediğine para yardımı ve maaş bile bağlayabilir. İstediği zaman, istediği sıklıkta, istediği “sanatçıya” istediği ücreti verip konserler yaptırabilir. Çünkü bunların hiçbir kuralı yoktur. Başkanın yetkisine, yani keyfine bırakılmıştır.

Özetle, başkanlık sistemi, her türlü yolsuzlukların, rüşvetin, adam kayırmanın, yandaş zengin etmenin, rakiplerinden siyasi intikam almanın kaynağıdır. Başkanlık sisteminin yetkilerini tanımlamazsanız, uygulamanın ilkelerini yerel yönetmeliklerle belirlemezseniz.

Yani kenti yönetmenin kurallarını en ince ayrıntılılarına kadar kanunla ve yerel yönetmeliklerle tanımlamazsanız, elbette insanoğlu kulvarları belirlenmemiş olan böyle kaygan “yoldan çıkabilir” ve her türlü yanlışı yapabilir. Belediyecilik bir oy avcılığı rezaletine, reklam ve algı mekanizmasına dönüşebilir.

 
 
Kaynak: Editör:
Etiketler: Konser, ve, ulufe, belediyeciliği,
Yorumlar
Haber Yazılımı